Tüm Yaşamının İlk ve Son Gerçeği Olan Tat Hangisi?

Yazılardaki tasvirler (betimlemeler) özellikle ilgimi çeken bölümler olmuştur. Hele de duyularımın tümüne hitap ediyorsa yazı, değmeyin keyfime. Fas doğumlu Fransız felsefeci ve yazar Muriel Barbery’nin kitabı “Gurmenin Son Yemeği” de tasvirleriyle aklımda yer etti. Izgara sardalyelerin, lokmaların, elmalı turtanın tadı damağımda kaldı.

Ölüm döşeğinde olan ünlü gurme için artık tek şeyin önemi kalmıştır. Yüreğinde cirit atan tadı anımsaya çalışır son saatlerinde. Bu öyle bir tattır ki, yaşamı boyunca susturduğu kalbinin anahtarını elinde tutar, tüm yaşamının ilk ve son gerçeğidir.

Bu lezzet; amcasının pişirdiği atıştırmalık karides ve pilav, Colleville’deki çiftliğin asırlık ağacının altında yediği istiridye, John’s Ocean Beach Cafe’nin tereyağlı kızarmış ekmekleri, Gaston’un zulasından çıkardığı viski veya Marquet’in büyükannesinden öğrendiği gibi yaptığı portakallı sorbet olabilir mi?

Domatese ilişkin tasvirler silsilesini sizinle paylaşayım da, varın siz düşünün gerisini: “Bahçede dalından koparılır koparılmaz yenen çiğ domates; basit duyguların bolluk ve verimlilik zirvesi, ağızda yayılan ve özünde bütün zevkleri birleştiren şelale. Gergin kabuğunun biraz veya tam gerektiği kadar direnmesi, ağızda eriyen eti, dudakların kenarından akan ve parmakları lekeleme endişesi olmadan elin tersiyle silinen o çekirdekli likör ve içimize doğanın sellerini, şelalerini boşaltan o kırmızı küçük yuvarlak: işte domates, işte yaşanılası serüven.”

2000 yılında yayımlanan “Gurmenin Son Yemeği”, oniki dile çevrilmiş. Türkçeye çeviren ise Armağan Sarı. Eser, Meilleur Livre de Litterature (2000) ve Bachuss_BSN (2001) ödüllerini almış.

Uluslararası ilişkiler eğitiminin ardından mutfağa gönül vermiş Bir Dilim Sohbet’in de yazısını okumanızı öneririm. Bundan böyle “Neden aşçılık?” diye soranlara kitabı hediye edecekmiş :)

 

İzleyiciler