Blogtaki Yazı Verdikleri Hediyenin Diyeti Mi?

Yemek bloğu olan bir iletişim danışmanıyım. Blog yazmaya başlamadan önce bazı markalar adına blogger iletişimi yürüten ekipte yer alıyordum. Onun öncesinde de uzun yıllar geleneksel medyaya (gazete, haber ajansı, dergi, tv vb.) yönelik çalıştım. İşte bu birikimimden hareketle blogger iletişimi yapan ajanslara ve markalara kimi zaman düşüncelerimi iletme ihtiyacı duyuyorum, ilerlemeye küçük bir katkım olması dileğiyle. Kimi bu davranışımı olumlu karşılıyor, kimi şiddetle reddediyor.

Biliyorum ki halkla ilişkiler ajanslarından sadece bir kaçının sosyal medya bölümü var. Dijital ajansların pek çoğu ise teknik bilgiye sahip yeni mezun arkadaşları yetiştirmeyi tercih ediyor, ekipte iletişim tecrübesi olan kişiler bir elin parmağını geçmez. Markalar ise sosyal medyaya yönelik taleplerini hangi ajansına ileteceğini, görev dağılımını nasıl yapacağını henüz netleştiremedi. Ajans yerine sosyal medyada yer alan, bireysel hizmet veren kişileri (iletişim becerisini fazlaca sorgulamadan) tercih eden markalar da var.

Şimdiye dek düşüncelerimi ilgili blogger, ajans veya markaya iletme yöntemini kullanırdım. Geçtiğimiz günlerde yaşadığım bir olay, bu kez direkt seslenmeme neden oldu. Aktaracaklarım çok aslında, bu kez  genel olarak konuya giriş yapacağım. Çuvaldızı yemek blog yazarları olarak kendimize, iğneyi de marka ve ajanslara batıracağım.

Etkinlik yapıp hediyesini veren kimi markalar, günü bloğumuzda allandıra ballandıra anlatacağımızdan emin. Blogtaki yazı, verdikleri hediyenin diyeti mi? Oysa ki o marka hakkında olumlunun yanı sıra varsa geliştirilmesi gereken noktalara da dikkat çekmemiz gerekmiyor mu? Onlar bizi sosyal medyanın kanaat önderi olarak tanımlıyorlar. Türk misafirperverliğinin iyi bir örneğini göstermiş olabilirler, ancak en nihayetinde iş yapıyorlar. Bloglarımız, sosyal medyadaki diğer kanallarımız aracılığıyla hedef kitlelerine ulaşma amacındalar. Bloğumuzu hobi olarak yazabiliriz, ancak hiç değilse markalarla kurduğumuz ilişkiyi “iş” olarak görmenin zamanı gelmedi mi?

Bunun farkına fazlasıyla varan bloggerlar da var ey markalar! Etik davranmayıp sömürenler… Doğru ile yanlışı ayırmak, hakkıyla blog yazanı bilmek de size düşecek. Bunun için önce blog okumayı alışkanlık haline getirmenizi dilerim. Hiç değilse markanızın hedef kitlesi olan blogları. Davetinizde konuk ettiğiniz blog yazarlarını tanıyor musunuz veya deneyimlemesi için ürün gönderdiğiniz blogları okudunuz mu hiç? Ben şimdiye dek yemek dergilerini takip etmeyen, gıda sektöründe çalışan pazarlama ve ürün müdürüne rastlamadım.

Onca bütçe ayırıp etkinlik düzenliyorsunuz. Şu soruların yanıtlarını tekrar gözden geçirmenizi öneririm: Davetli listesi hedef kitleniz olan bloggerlardan mı oluşuyor; etkinlik günü ve saati, katılacak kişilerin tercihlerine uygun olarak mı belirlenmiş; doğru mekanı seçtiniz mi; etkinlik içeriği ürününüzü deneyimlemeye imkan sağlıyor mu? Jest yapıp hediye vermeyi planladınız, abartmayın lütfen, bu suistimale açık hale getirir sizi! Konuklarınıza dijital dünyanın gereklerine uygun olarak hazırladığınız metni (basın bülteni olmamalı artık) ve etkinlikte çekilen fotoğrafları hızlıca iletebilecek misiniz? Bunları yaptınız çok güzel, son olarak; olumlunun yanı sıra geliştirmeniz gereken tarafları duymaya hazır mısınız?

İzleyiciler