Bandıra Bandıra Yedim Doyamadım Tadına

Annem, babam ve o zamanlar minicik olan abim Mustafakemalpaşa’dan taşınırken geri dönüşü olmayan bir adım atmışlar ve gurbet ellere çıkmışlar. Ankara’da aralarına katılmamla birlikte doğduğumuz değil doyduğumuz yerler memleketimiz oldu. Otobüs şirketlerine emanet edilen, bağın mahsulleriyle dolu kutular memleketimizin havasını taşıdı evimize.

Mayhoş elmalar, can erikler, kızılcıklar, üzümler, domatesler arasına yeşil zeytin, asma yaprağı basılmış kavanozlar, sirke şişesi gömülü olurdu. Bir de o çok sevdiğim enginarlar. Kaba, kocaman çiçeklerdi, rayihalı bir kokusu vardı. Haşlanmış yapraklarını sıyırma faslına geçmeden önce oyunlarıma alet eder mikrofon yapardım. Aşık olduğum Erol Evgin’in şarkılarından birini okurdum ona karşı. Annemin diktiği elbisemin kloş eteklerini savurarak.

Şimdilerde genellikle enginarı soyup soğana çeviriyoruz, nazik enginar kalbine ulaşıp o süslü püslü yemekleri yapmak için. Olsundu, ben onu püsküllü, taç yapraklı kaba haliyle seviyorum. Yapraklarını sıyırmaktan çocukça zevk alıyorum. Nanelisinden bir sos da yaptım, Yonca Evcimik’in dediği gibi bandıra bandıra yedim, doyamadım tadına.